TARİHTEN BUGÜNE KIRIM SORUNU
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak
Çariçe II. Katerina, "Rusya'nın tacındaki en iyi incisi Kırım'dır" diyerek Osmanlılar'ın Akyar liman kentinde bir deniz üssü kurdu, burayı Sivastopol olarak adlandırdı. Böylece, bölge Rus İmparatorluğu'nun sembolü olmaya başladı. Rus Çarlığı zamanında Kırım yarımadası, Rusya'nın diğer bölgelerinden daha fazla Ruslaştırma politikasının baskısı altında kaldı. Savaş ve barış zamanında farklı gerekçelerle Kırım'dan ayrılmaları teşvik edilen Tatarlar yoğun olarak Osmanlı topraklarına göç etmeyi sürdürdü. Bu durum demografinin Ruslar lehine değişmesine yol açarken tarım ve hayvancılık başta olmak üzere Kırım'ın ekonomik yapısını bozmuştur.
Karadeniz'in kuzeyinde 26 bin 140 kilometrekarelik lik yüzölçümüyle yer alan Kırım doğu sınırlarıyla Azak Denizi'yle bütünleşmiş bir yarımadadır. Bahçesaray, Akmescit, Karasubazar gibi tarihi şehirleri güneybatıdan kuzeydoğuya uzanan dağların kuzey yamaçlarındaki ırmak havzalarında kurulmuştur. Kefe ile Akyar arasındaki sahil kesimi oldukça gelişmiştir.
Denizcilik ve ticaret yanında ikliminin görece elverişli olması Asya halkları ve Akdeniz çevresindeki halkları kendisine çekmiştir. Kimmerler, Eski Yunan, İskitler, Gotlar, Hunlar, Hazarlar, Kiev Rusları, Bizans, Bulgarlar, Kıpçaklar, Moğollar, Altın Orda Tatarları, Kırım Hanlığı, Osmanlılar ve Ruslar adayı egemenlikleri altında tuttular. XI. Asrın sonlarında Hazarların hakimiyet alanından çıktıktan sonra bile Kırım'da Azak havzasını kapsayan Hazarya adında bir Türk devleti vardı. Kırım'ın sahil kentlerinin bir kısmında XIII. asırda Venedik ve XIV. asırda Ceneviz egemenliğini geçerli oldu. Bu arada Alaeddin Keykubat (1220-1237) zamanında Kırım'ın en önemli ticaret kenti Suğdak ele geçirildi. 1239'da Moğol ordusu Batu Han liderliğinde Kırım'ı ele geçirdiğinde ona karşı koyanlar Kıpçaklar, Bulgarlar, Başkırtlar ve Aslar idi. Bundan sonra Altın Orda hakimiyeti başladı. Etnik Kırım kimliği bu sırada güçlendi ve İslamiyet yaygınlaştı. Etnik bir grup olarak Kırım Tatarları, VIII. yüzyıldan itibaren Kırım'a yerleşen Türk halklarının karışımından gelmektedirler. Mısır Memluk Devleti ile Kırım arasındaki ticaretin nişanesi olarak Kırım'ın merkezi kentlerinden Solhat'ta Sultan Baybars Camii yapıldı. Daha sonra da Özbek Han Camii, Hacı Mehmed Camii, Hacı Ömer Camii gibi eserler inşa edildi. Ayrıca Mimar Sinan'a atfedilen Tatar Han Camii, Cuma Camii ve Nureddin Sultan Camii yapıldı.
1395'de Timur'un Moğol Altın Orda ordusunu yok etmesinden sonra doğan güç boşluğundan sıyrılmak için Kırım Tatarları, 1441'de Cengiz Han'ın soyundan gelen Hacı Giray Han liderliğindeki Kırım Hanlığı'nı kurdular. Kırım sahillerindeki ticaret kasabaları vasıtasıyla Cenevizliler hem Osmanlı hem de Kırımlılar için ciddi tehditler oluşturuyordu. 1475 yılında Fatih devrinde Gedik Ahmed Paşa Kefe ve kıyıdaki diğer ticaret kasabalarını kontrol altına aldı. Bu dönemden itibaren Kırım Hanlığı, Osmanlıların Kırım'daki egemenliğini kabul etti. Kırım Tatarları ve Osmanlı Devleti'nin yakın ilişkileri, iki temel faktörle izah edilebilir: Birincisi jeopolitik zorunluluktur, ikincisi ise benzer siyasal görüşü oluşturan etnik köken, dil ve din vb. ortak özelliklerdir. Mengli Giray'ın üçüncü saltanatı (1478-1514) sırasında Osmanlı ile Kırım Hanlığı arasındaki ilişkiler oldukça önemli hale gelmiştir. Öyle ki, Yavuz Sultan Selim 1512'de Osmanlı tahtına otururken kayınbabası Mengli Giray'ın askerî desteğini almıştır.
Kırım Hanlığı'nın Osmanlı Devleti'ne dahil olduğu yaklaşık üç asır (1475-1774) boyunca, Karadeniz kıyılarına inmeye çalışan Polonya-Litvanya ve Moskova gibi güç merkezlerine karşı ortak savunma politikası izlenmiştir. Kırım Tatarları, askerî seferler sırasında gönderdiği birliklerle Osmanlı'ya ciddi katkı sunuyordu. Osmanlılar'ın Avusturya ve İran'la giriştiği savaşlarda olduğu gibi devletin kuzey kanadının düşman saldırılarına karşı seferlerinde de Kırım kuvvetlerinin Osmanlı ordusuna büyük desteği olmuştur. Diğer taraftan İstanbul'un ihtiyacı olan tahıl, et ve süt ürünlerinin tedarik merkezlerinden biri de Kırım Hanlığı'dır.
Osmanlılar Avrupa'da güç kaybederken, Rusya güç kazandı. Rusya'nın yayılması Türkler ve Kırımlılar aleyhine oldu. 1700 yılında İstanbul'da Osmanlı Devleti ile Karlofça Antlaşması'nı Rusya galip devlet olarak imzalarken Kırım Hanlığı'na haraç vermemeyi anlaşmanın şartlarından biri yaptı. Ayrıca Azak kalesini ele geçiren Rusya Karadeniz'e indi. Bunun yanında Kırım'daki iç istikrarsızlık Hanlığı zayıflattı. 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşının kaybı Kırım'ı İstanbul'dan ayırdı. Nitekim 1783'te Rusya yarımadayı işgal ederek Hanları Moskova'ya bağladı.
Taçtaki en iyi inci Kırım
Çariçe II. Katerina, "Rusya'nın tacındaki en iyi incisi Kırım'dır" diyerek Osmanlılar'ın Akyar liman kentinde bir deniz üssü kurdu, burayı Sivastopol olarak adlandırdı. Böylece, bölge Rus İmparatorluğu'nun sembolü olmaya başladı. 1853-1856 Kırım Savaşı Osmanlı Devleti'nin diplomatik başarısı ile Rusya ile Avrupa arasındaki bir savaşa dönüştü. Savaş görünüşte Kudüs'teki Hristiyan mezheplerince kutsal kabul edilen yerlerde ortaya çıkan sorunlar çerçevesinde Katoliklerin hamisi Fransa ve Ortodoksların hamisi olduğunu iddia eden Rusya'nın uzlaşmaz tutumu nedeniyle çıktı. Rusya, Osmanlı Devleti'nden istediklerini alamayınca savaş açtı. Fransa ve İngiltere Osmanlı yanında savaşa katıldı. Ancak savaş her iki tarafça da kötü yönetildi ve 1856'da Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndan aldığı toprakları geri vermesini talep eden Paris Antlaşması'nın imzalanmasıyla sona erdi. Anlaşma ayrıca Karadeniz bölgesindeki Rus deniz ve askeri varlığını da 20 yıl süreyle ortadan kaldırdı. Buna rağmen, Kırım Tatarlarının yarımadadaki varlıkları tehdit olarak görülmeye devam etti. Rus Çarlığı zamanında Kırım yarımadası, Rusya'nın diğer bölgelerinden daha fazla Ruslaştırma politikasının baskısı altında kaldı. Savaş ve barış zamanında farklı gerekçelerle Kırım'dan ayrılmaları teşvik edilen Tatarlar yoğun olarak Osmanlı topraklarına göç etmeyi sürdürdü. Bu durum demografinin Ruslar lehine değişmesine yol açarken tarım ve hayvancılık başta olmak üzere Kırım'ın ekonomik yapısını bozmuştur.
Kırım'ın Türk dünyasına etkisi
19. yüzyılın sonlarında Moskova'da uygulamaya konan yenileşme politikalarının Kırım'a da olumlu yansımaları olmuştur. Ruslar 1883 yılına geldiklerinde Türkistan coğrafyasını büyük ölçüde hükümleri altına aldılar. Güney Türkistan'ın bir parçası olan Afganistan üzerine ordularını sevk planlarını uygulamaya koydular. Afgan topraklarında İngilizlerle hakimiyet mücadelesine girmeden kendilerine atfedilen sevimsiz sıfatlardan kurtulmak için sempatik bulunacak yaklaşımlara ihtiyaçları vardı. Bu siyasal ortamda Türklere yönelik yumuşama politikalarının önünü açtı. Bu süreçte Kırım aydınları da umutlandı. 1883'te Bahçesaray'da İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914) "Tercüman" gazetesini çıkarmaya başladı. Daha ilk nüshasında Rusya'da yaşayan Müslüman Türkleri yeniliklere açık olmaya davet etti. İslam'ın modernleşmesi, Müslüman dünyasında kadınların eşitliği ve basında kullanılmak üzere tek bir Türk dilinin kullanılması, dilde işte, fikirde birlik çağrısında bulundu.
Kırım'ın statüsü SSCB'nin kuruluşu ve dağılmasında yoğun olarak tartışıldı. Diğer bir ifadeyle Çarlık çöktüğünde ve SSCB dağıldığında Kırım için üç seçenek vardı: Kırım'ın bağımsızlığı, Kırım'ın bir Ukrayna devleti içinde özerkliği ve Rusya'ya katılması. İlk şık Moskova ve Kiev tarafından hiçbir şekilde kabul edilmedi. İkinci ve üçüncü şıklar ise arka arkaya gündeme alındı. Kırım 1941'den 1944'e kadar Nazilerin işgali altındaydı ve Almanların işgal ettiği diğer topraklarda olduğu gibi ulusal bölünme ve etnik çatışmaları kışkırtma politikası da uygulandı. Kırım Tatarları bu süreçte büyük zarar gördü. Bir totaliter rejim, Tatarları başka bir totaliter rejimle iş birliği yapmak ve ihanetle suçladı.
1944 sürgünü
Kırım 12 Mayıs 1944'de Sovyet kontrolüne girince Stalin, Nazilerle işbirliği suçlamasıyla Kırım Tatarlarını ve diğer azınlıkları toplu cezaya çarptırıp sürgün etti. Resmi rakamlara göre 188 bin Kırım Tatarları öncelikle sürgün edildi. Ardından Haziran 1944'te yarımadadaki Rumlar (14 bin), Ermeniler (11 bin) ve Bulgarlar (12 bin) sürüldüler. Rusya'nın resmi rakamlarına göre 1945-1950 yıllarındaki sürgünde 32 bin 107 kişi öldü. Rusya ve Ukrayna'dan sevk edilen Ruslar onların yerlerine yerleştirildi
Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Haziran 1945'te kaldırıldı ve Rusya Sovyet Federasyonu Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSR) Oblastı (vilayeti) statüsüne indirilerek doğrudan Moskova'ya bağlandı. 1954'te ise Kırım'ın statüsünde sürpriz bir dönüş oldu. Kırım 19 Şubat 1954'te RSFSR'den Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne devredilmesi kararı ilan edildi. Rusya ile Ukrayna'yı birleştiren 1654 tarihli Pereislav anlaşmasının 300. Yıldönümünü kutlayan dostane bir jest olarak yapıldı. Bu jestin nedenini ilk olarak, SSCB lideri Kruşçev'in Ukrayna kökenli olmasına bağlayarak içinden geldiği ulusu ödüllendirmek olarak açıklayanlar oldu. İkinci olarak, Stalin sonrası sistemi tamir etmek, haksız ve zalimce uygulanan geçmiş dönem politikalarının yol açtığı yaraları sarmak olarak da yorumlayanlar olmuştur.
1991'de SSCB'nin dağılmasından sonra Kırım'daki atmosfer karmaşıktı, birçok Rus yanlısı ve ayrılıkçı hareket ortaya çıktı ve Kırım'ın bağımsızlığını veya Rusya ile entegrasyonunu yaymaya başladı.
Moskova ve Kiev arasındaki ilk gerçek gerilim, Karadeniz Filosunun çözülemeyen sorunları nedeniyle 1992'de meydana geldi. Bununla eş zamanlı olarak Kırım'da yarımadanın statüsünü değiştirme hareketi ortaya çıktı. Bazı Rus politikacılar 1954 tarihli Kırım'ın Ukrayna'ya Geçişi Yasası'nın değiştirilmesini tartışmaya açtı.
1992-1995 yılları arasındaki tartışmaların odağında Ukrayna'nın dağılacağı, Kiev'de Rusya'ya karşı düşmanca bir rejimin kurulması hatta, Kırım'ın elden çıkacağı ve bağımsız olacağı korkusu vardı. Öte yandan, Ukrayna yönetimi Rus hükümeti'nin söz konusu korkularının farkında olduklarını gösterdiler. Ülkede istikrarı ve bütünlüğü sağlamak için Rusya ile uyuma önem verdiklerini ilan ettiler. Bundan sonra, Yeltsin Ukrayna'daki yetkililere aktif olarak destek vermeye başladı. Moskova'da Ukrayna ile dostane ilişkilerin Kırım bölgesine sahip olmaktan daha avantajlı olduğuna dair yorumlar yapıldı.
Yeltsin ve Ukrayna lideri Kravchuk arasındaki görüşmelerde Kırım ve Karadeniz Filosu konusunda mutabakat sağlandı. Kırım Ukrayna'da kalırken Karadeniz Filosu iki ülke arasında paylaşıldı. Ekim 1992'de Yalta'da filonun üç yıl boyunca ortak kontrolü için anlaşma imzalandı. Ukrayna hükümetini meşgul eden bir konu da anavatanlarına dönmeye başlayan Kırım Tatarlarıydı. 1987 yılı nüfus sayımına göre, yarımadanın 2 milyonu biraz geçen nüfusu içinde sadece 17 bin 400 Kırım Tatarı vardı. Kırım Tatarları sürgünden dönüş hakkını aldıklarından itibaren bir anda nüfusları 135 bin kişiye yükseldi. Ukrayna politikası Kırım Tatarlarının geri dönmesinden yanaydı, ancak hükümet Kırım Tatarlarından bu yana ortaya çıkan sorunları gerektiği gibi yönetemedi. Tatarlar atalarının tapulu topraklarına yerleşmekte ve iş bulmakta güçlük çekiyorlardı ve bu yüzden yaşam koşulları hiç iyi değildi. Her şeye rağmen Kiev, Tatarları Rus yanlısı hareketlere karşı kendi yanında görüyordu.
Rusya'nın Kırım'ı ilhakı
1994-1996 Çeçen savaşında Rusya istediği neticeleri elde edemedi. Bundan sonra olası ayrılıkçı hareketlere karşı tedbirler almanın gerekli olduğu sonucuna vardı. 2003 yılında Çeçenistan'ı kontrol altına alan Putin, Kırım ve Ukrayna politikasına ağırlık verdi. Ancak, Ukrayna-Rus ilişkilerinde dönüm noktası, 2004 yılında Ukrayna'da gerçekleşen Turuncu Devrim oldu. Turuncu renk, Viktor Yuşçenko ve Yulia Timoşenko'nun Rusya karşıtı AB ve NATO yanlısı muhalefet hareketinin simgesiydi. Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç'in Kasım 2004'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerini zaferle ilan etmesi, başkentte ve Ukrayna'nın Turuncu devrim olarak bilinen diğer bölgelerinde halk protestolarına yol açtı. Ülke Batı yanlısı ve Rusya yanlısı partilerin uzlaşmaz tutumları nedeniyle o günden bugüne istikrarsızlıklar yaşamaya devam etti. İktidar iki ana akım arasında el değiştirmeye başladı. Turuncu devrimciler iktidara geldiklerinde "özgürlük ve Batı demokrasisi standardına ulaşmak" gibi söylemleri Kırım siyasetinde ve Kırım Tatarlarının hayatında herhangi bir değişiklik getirmedi. Kırım Tatar Millet Meclisi Başkanı Mustafa Cemiloğlu Rusya'ya yönelik olumsuz hatıraları nedeniyle Yuşçenko'nun yanında yer alma kararı aldı. Kırım Tatarları yerel yönetimde Tatarların temsili ve Kırım Tatar dilinin Kırım'da resmi statü kazanmasını istedi. Mustafa Cemiloğlu'nun 2005'te Yuşçenko ile görüşmesinden sonra bile bu konuda hiçbir ilerleme olmadı.
2012 seçimlerini kazanarak iktidarı tekrar eline geçiren Yanukoviç Rusya ile yakın ilişkiler başlatınca muhalefet gösterilere başladı. Nitekim 2014 seçimlerini Batı yanlısı Petro Poroşenko kazanınca Moskova güvenlik kaygılarını açıkça ilan etti. Rusya Kırım'a asker çıkarak önce işgal etmiş ve hemen ardından 18 Mart 2014'te ilhak kararını açıklamıştır.
Ukrayna liderlerinin Batı yanlısı tutumundan rahatsız olan Rusya, Mayıs 2019'da Volodymyr Zelensky cumhurbaşkanı seçilince tekrar güvenlik endişesi yaşamaya başladı. Nitekim 24 Şubat 2022'de Ruslar ve Ukraynalılar tek millettir iddiasını dile getiren Moskova idaresi Kiev'i işgal için üç yönden savaş başlattı. Kardeşler arasındaki savaş bölgede yeni fay hatları oluşturacak derecede tehlikelidir. Üstelik Ukrayna ve Kırım Tatarlarının lehine sonuçlar vermeyeceği açıktır. Kırım Tatarlarının bahtsız hikâyesine Ukraynalılar da ortak olmasın. Gün, barış tarafında olmak ve etnik kökene bakmadan savaştan kaçanlara kucak açma günüdür...